HABERLER
1-7 Mart Yeşilay haftası ve Deprem haftası
01/03/2024
Ülkemiz, dünyanın en etkin deprem kuşakları üzerinde yer almaktadır. Ne zaman nerede bir depremin olacağını kestirmek güç olsa da, her an ülkemizin herhangi bir yerinde orta büyüklükte veya yıkıcı nitelikte bir depremin olma olasılığı çok yüksektir. Orta büyüklükte meydana gelen depremlerin bile kırsal alanda bulunan yapı stokunda oldukça büyük oranda hasar meydana getirdiği gerçeği ortadadır.
Bunun nedeni; yer seçiminden yapı tasarımına, yapı üretimi ve denetimine kadar sağlıklı bir sistemin kurulmamış olmasındandır. Yer seçimi, yapı tasarımı, üretimi ve denetimi aşamalarında mühendislik biliminin, bilgisinin gerekleri tam olarak yerine getirilmediği sürece, meydana gelecek depremlerde ciddi mal ve can kayıplarının yaşanacağı unutulmamalıdır.
Depremler ve doğal afetler dünyamızın kaçınılmaz bir gerçeğidir. Toplumda deprem bilincinin oluşması ve deprem öncesi sırası ve sonrası hazırlıklı olunması, deprem tehlikesinin kamuoyunun gündeminde kalması amacıyla her yıl 01-07 Mart tarihleri arası Deprem Haftası olarak belirlenmiştir.
Her yıl düzenlenen, 01-07 Mart Deprem Haftası etkinlikleri; yakın tarihte yaşadığımız
17 Ağustos 1999 7.4 büyüklüğünde Marmara Depremi,
12 Kasım 1999 7.2 büyüklüğünde Düzce Depremi,
19 Mayıs 2011 5.9 büyüklüğünde Simav Depremi,
22 Eylül 2011 5.4 büyüklüğünde Erzincan-Kemah Depremi,
23 Ekim 2011 7.1 büyüklüğünde Van Depremi
09 Kasım 2011 5.6 büyüklüğünde Van-Edremit Depremleri ve tarihimizde olan tüm depremlerde can ve mal kayıplarını, yaşadığımız büyük acıları ve ülkemizdeki deprem gerçeğini unutmamak ve unutturmamak için yapılmaktadır.
Depremle iç içe yaşamak zorunda olduğumuz Ülkemizde; Doğa olaylarının afete dönüşmemesi, toplumsal acıların tekrar yaşanmaması için, daha önce defalarca belirttiğimiz bazı konuları bir kez daha hatırlatmayı gerekli görüyoruz.
· Ülkemizde yapı stokunun %60`ı kaçak veya kurallara aykırı, yeterli teknik hizmet almadan yapıldığı bilinmektedir. Deprem Yönetmeliğine aykırı olarak yapılan, ruhsatsız ve kaçak yapıların önünü açan deprem riskini yok sayan, mühendislik hizmeti almayan binalara imar affının getirilmesi kabul edilemez bir durumdur. İmar barışı kanunundan faydalanan yapılar ve mevcut yapı stoku incelenmeli ileride büyük acılar yaşamamak için gerekli önlemler alınmalıdır. Kamu yararı, sağlıklı ve güvenli bir çevrede yaşama hakkı açısından, mühendislik hizmeti almayan binalara ruhsat verilmemesi ve projelere uygun yapılmayan binalar için çıkarılan imar affının geri çekilmesi depremlerde can ve mal kaybının ve büyük acıların yaşanmaması için büyük önem taşımaktadır.
· Kent yönetimini; kentsel rantın yeniden dağıtımı, büyüme ve istihdamın temel argümanı olarak algılayan" merkezi ve yerel yönetimler afeti de aynı anlayışla yönetmeye çalışmakta", 6306 sayılı Yasa da olduğu gibi "afet gibi toplumsal bir olguyu kendi rantsal hedeflerine ulaşmanın basit bir aracı haline getirmektedirler. 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun yerine, insan merkezli toplumsal politikaların hayata geçirilmesini esas alan, bilim çevreleri, ilgili meslek odaları, yerel yönetimler ve halkın katılımı ile rant odaklı olmayan, sağlıklı ve güvenli bir çevrede yaşam hakkını sağlayan yeni yasal düzenleme yapılmalıdır.
· Depremleri önlemenin mümkün olmadığını, ancak zararlarını azaltmanın uygun yer seçimi ve güvenli yapılar yapılarak mümkün ve bizim elimizde olduğu hususunda toplum bilinçlendirilmelidir.
· 18 Mart 2018 tarih ve 30364 (Mükerrer) sayılı Resmi Gazete`de, Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığından; "Türkiye Bina Deprem Yönetmeliği" yayımlanmış ve 01.01.2019 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Bu yönetmelikte, kamu yararı ve bilimsel esaslar göz ardı edilmiş ve Jeoloji ve Jeofizik Mühendislerinin hizmetlerine tam olarak yer verilmemiştir. Amacına ulaşması için yönetmelikteki eksikliklerin giderilmesi ve yanlışların düzeltilmesi gerekmektedir.
· İnsanlarımızın depreme dayanıklı binalarda yaşaması, can ve mal kayıplarının en aza indirilmesi için, imar planına altlık teşkil edecek jeolojik-jeofizik-jeoteknik etütler yapılmadan yeni yerleşim yerleri belirlenmemeli ada ve parsel bazlı tüm yapılaşmalarda mühendislik hizmeti almayan hiçbir uygulamaya ruhsat verilmemeli, riskli alanlar imara açılmamalı, bilimsel normlara dayalı yer seçimi yapılmalı, niteliksiz yapı üretimi engellenmelidir.
· Ülkemizde sayıları hızla artan yüksek yapıların tasarımı ve deprem güvenliği açısından usul ve esasları düzenleyecek bir mevzuat için ivedilikle çalışma başlatılmalıdır.
· 3194 Sayılı İmar Kanununun 8. Maddesine eklenen 1ı) bendi ile rapor onay vizelerinin kaldırılarak Meslek Odalarının denetleme yetkisi yok edilmeye çalışılmaktadır. Bu düzenleme; mühendislik hizmetlerinin mesleki ve teknik esaslara ve ülke yararı doğrultusunda verilmesini engelleyici bir düzenlemedir. Kamu yararı açısından Odaların mesleki denetimini yok etmeyi hedefleyen bu değişikliğin düzeltilmesi gerekmektedir.
Doğal olan depremdir, doğal olmayan ise afettir. Depremleri önlemek mümkün değildir, ancak zararlarını ortadan kaldırmak veya azaltmak mümkündür ve bizim elimizdedir. Bu doğa olayı, bilimden, akıl ve teknikten uzak uygulama ve politikaların sonucunda birer afete dönüşmektedir.
Ülkemizin deprem olgusu çerçevesinde mesleklerimizin deprem araştırmalarında daha etkin ve yoğun kullanılması, büyük çoğunluğu 1. ve 2. derece deprem bölgesinde yaşayan insanlarımızın sağlıklı ve güvenilir yaşam alanlarının belirlenmesinde ve planlanmasında öneminin daha iyi anlaşılabilir olması gerekmektedir.
Aksi taktirde yitirilen canlarımızın, maddi kayıplarımızın sorumlusu, Odamızın sürekli vurguladığı, bilime, tekniğe, uluslararası örneklere uygun önerilerini dikkate almayan, mesleklerimizi hiçe sayan zihniyet olacaktır.
DEPREMİ UNUTMAYALIM, UNUTTURMAYALIM!
YAPILMAYANLARI VE YAPMAYANLARI SORGULAYALIM!